20 Eylül 2011 Salı

Hakikat Rejimi

Foucault "entellektüel'in siyasi işlevi" adlı makalesinde [2] argümanına önce “Hakikat Rejimi” kavraminin tanimiyla baslar. Tanımın işaret ettiği, çok katmanlı düzenin kaba bir temsilini yapacağım bu yazıda. Foucault hakikat rejimini şöyle tanımlar:

Her toplum kendi hakikat rejimini, hakikatin “genel politikası”nı; yani, hakikatin demir attığı söylem türlerini ve hakiki olarak iş gören nedenlerini; hakiki önermeleri yanlış olanlardan ayıran mekanizmaları ve durumlarını, her önermenin onaylanış yollarını; hakikate ulaşma aracı olarak değer biçilmiş teknik ve usulleri; hakiki olma ölçütlerine karar verme yükümlülüğünde olanların konumunu barındırır.

Sayarasak, hakikat rejiminin dört öğesini buluruz. Sırayla gidelim madem:

Ilk öğe toplumdaki hakikat tartışmalarının kapsamıyla ilgili gibi görünüyor. Bir tartışmanın kapsamı tartışma içerisinde geçen iddia ve kabullerin doğruluğunun geçerli olduğu koşulların belirlenmesini kapsar. Bu koşulların her birini ayrı birer önerme gibi düşünebiliriz. Bu durumda tartışmanın kapsamı, önermeler ve onların içerikleriyle ilgilidir. Bu içerikleri tarif etmek için iki yol var: köşeleri önermeler olan bir çizgeden ya da genel bir durumlar uzayı üzerinde tanımlanmış bir kümeler topluluğundan bahsedebiliriz.

Çizge durumunda, önermelerin içeriği, diğer önermelerle olan ilişkisi üzerinden belirlenir. Mesela yönlü kenarlar kullanırsak bu çizgeyi tarif etmek için, bir önermeden çıkan kenarların ulaştığı diğer önermeler bu önermeyi söylem içinde takip eden önermeler topluluğu sayesinde bir önermenin tüm olası açılımlarını bulmuş oluruz. Aynı önermeden ters yönde ilerleyerek de bu önermenin takip ettiği önermeleri bulabiliriz. Böylece aslında bir önerme hakkında, elimizdeki söylem düzeninde görebildiğimiz kadarıyla öğrenmek isteyebileceğimiz her şeyi öğrenmiş oluruz. Her ne kadar, varlıkları diğer varlıklarla olan ilişkileri üzerinden keşfetme yolu Foucault'nun genel düşünüş tarzıyla daha uyumlu olsa da, yazının devamında diğer öğeleri tarif ederken kolaya kaçabilmek için biraz daha özcü bir tavır alacağım.

Şimdi Aumann'ın [1] oyun kuramı için kurguladığı malumat temsiline benzer bir temsil düşünelim. Bir durumlar topluluğu var. Bu topluluk üzerinde tanımlı ufak topluluklar var. Her topluluk önermenin doğru çıkmasıyla çelişmediği durumları kapsıyor. Evet, durumlardan sadece bir tanesi hakiki, diğerleri ise imkan dahilinde ama yanlış. Her önerme de kendince bir doğru-yanlış ayrımına dayanıyor. Bu ikinci temsile göre bir önermenin öbürünü gerektirmesi demek, temsil ettiği kümenin diğerininkinin alt kümesi olması demek. Yani bu temsili kullanarak yine bir çizge elde edebiliriz. Aslında çizgeden de minimal bir durum uzayı elde etmek mümkün ancak bu ikinci temsille durum uzayı konusunda elimizi daha rahat tutabiliriz. Mesela böylece, toplumsal söylem temsilimize dinamik bir imkan katma şansımız olur. Mesela bir kuramcı, genelde tartışılan önermelerden daha ayırıcı bir önerme geliştirebilir. O zaman bu kuramcının yeni önermesinin söylem düzenine katkısını daha anlayarabiliriz.

İkinci öğede hakiki önermeleri yanlışlardan ayıran mekanizmalardan bahsediyor. Burada yine küme temsilini kullanarak ikinci bir durumlar uzayından bahsetmek mümkün olabilir. Söylem içinde ifade edilebilen durumlar ilk öğenin bir parçasıydı. Bir de söylem içinde doğrudan ifade edilemese de, bir şekilde algılanabilen durumlardan bahsedebiliriz. Bu durumda doğruyu yanlıştan ayıran mekanizma denilen kavram aslında algılanabilen durumlardan bahsedilebilen durumlara tanımlı bir işlev/fonksiyon olarak düşünülebilir. Hele elimizde algılanabilen durumlar üzerinde tanımlanmış bir olasılık uzayı varsa, o zaman elimizdeki mekanizmalar aracılığıyla önermelerin doğru olma ihtimallerinden de bahsedebiliriz.

Burada ufak bir not düşmek lazım. Genelde olasılıklar küme cebirleri üzerinde tanımlanırlar. Bir küme cebiri, elimizdeki kümelerin sınırla sayıdaki tüm kesişim ve bileşimlerini içerir. Algı uzayı üzerinde böyle bir cebir olması demek, elimizdeki hakikat rejimi öznelerinin tüm tümevarım aşamalarını kaydedebileceklerini kabul etmek demek oluyor. Bu noktadan Caratheodory teoremiyle tek bir olasılığa ulaşabiliriz. Böylece her algılayıcı için tek bir olasılıktan bahsedebiliriz. Ancak böyle bir kabul ancak akılcılık kabulu içinde mümkün. Dolayısıyla mümküm olan rasyoneldir, rasyonel olan mümkündür gibi nispetle Hegelci bir idealizmle olasılıktan bahsedetmeye bahanemiz olabilir. Ancak akla sığmayan olay temsilini de dışlamış oluyoruz böyle bir bahane için. Bu bahanenin bedeli, daha statik bir toplum tasviri kurmak oluyor.


İkinci öğeyi tarif ederken mümkün olan mekanizmalar üzerinde hiçbir kısıtlama koymadık. Ama algılarla önermeleri bağlarken belli mekanizmaların varlığı ya da sık kullanımı başka mekanizmaların kullanılmasını engelliyor olabilir. Ya da bazı algı durumlarını önermelere bağlamak mümkün değildir ve başka bazı önermelere algıların bağlanması mümkün değildir. Bunlar elimizdeki mekanizmalara koyacağımız kısıtlarla ilgili hep. İşte bu kısıtlar bize hakikat rejiminin üçüncü öğesi olan kullanımdaki usulleri, teknikleri tarif edecekler.


Hakikat rejiminin son öğesi artık bir özneler topluluğunu gerektiriyor. İlk öğedeki önermelerin hakikat değerleri  algı uzayındaki olasılıklara bağlı biraz. Ama biraz bağlı, tamamıyla algılarla belirlenecek diye bir durum yok illa ki. Her koşulda, önermeler kümesi, algılar üstündeki olasılıklar, önermeleri algılara bağlayan mekanizmalar ve üzerlerindeki kısıtlar hakikat rejiminin son öğesi olan özneler üzerinde dağılır. Her öznenin haznesinde bazı algılar, ifadeler, gerçeklik algısı ve algıları değerlendirecek teknikleri bulunur. Hakikat rejiminin politik iktisadını oluşturacak olan ise haznedekilerin öznel ve özneler-arasındaki değeri. Güçlü bir öznenin elindeki önermelerin hakikat değeri daha fazla olacaktır mutlaka. Çünkü güçlü bir öznenin algıları, algıları yorum şekli, kullandığı önermeler ve önermeler arasındaki mantıksal ilişkiler daha yaygın olacaktır. Mesela ana-akım medyanın olayları bir araya getirip haber haline getirişi, aynı işlemi farklı yöntemlerle uygulayan marjinal medyanınkinden daha çok takip edilecektir. Böylece, ana-akım medyanın haberleri, toplumsal gerçek anlayışına ve aslında gelecekteki olası gerçeklik algılayışlarına da daha çok etki edecektir. Mesela, ana-akım medya milliyetçi bir devletçiliği pompaladığında, marjinal medya ne yaparsa yapsın çoğunluk en alakasız konulara bile pompalanan bu milliyetçi devletçiliğin gözünden bakacaktır. Bu bakış açısı da milliyetçi devletçiliğin kendini yeniden üretebilmesine ve böylece toplumun gerçekliğinin kendi lehine çevrilmesine de neden olacaktır.


Gondermeler
[1] Aumann, Robert J. (1976): "Agreeing to Disagree," The Annals of Statistics, 4:6, 1236-1239.

[2] Foucault, Michel (1977): “The Political Function of the Intellectual,” trans. Colin Gordon, Radical Philosophy 17, 12-14.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder